Surly Surly

Gaziantep'in renkleri YEMENİ ve KUTNU



Gaziantep’in renkleri

Yemeni ve kutnu

Geleneğimizin bir parçası olarak ayağımıza giydiğimiz yemeniler ve raflarda bile zorlukla bulabildiğimiz kutnu kumaşları değişen tüketim anlayışımızla birlikte yok olmak üzere.

Anadolu’nun en renkli çarşılarından biridir Gaziantep Çarşısı. Kırmızının, sarının, yeşilin her tonu her yerdedir. Alev alev baharatlar, parıltılı bakırlar, mavi mor kırmızı kutnular ve kan kırmızı yemeniler... Bunlara bir de geleneksel Antep evlerinin renkli kapıları, üzerine resimler yapılmış duvarları, yaşama alanına dönüşmüş avluları eklenince sokaklar sahiden cümbüş halini alır. Renklere tutkun biriyseniz kimseler koparamaz oradan sizi.

Çarşının girişinde metallerin parlaklığı alır gözünüzü. Kalaylı, kalaysız bakırlar işlenir yaşlı ama usta ellerde. Dükkânların vitrinlerini süsler kaplar, kacaklar, fenerler, semaverler. Bir evin süsü olup sedef kutuların yanında yerlerini almayı beklerler. Baharatçılar çarşısında ipe dizili kurutulmuş patlıcan ve biberler görürsünüz. Çuvallar içinde iştah kabartan görüntüsüyle kırmızı biberlerin, sarı safranların, yeşil kekiklerin kokusu başınızı döndürür.

Baharatçıları geçip yol boyunca aşağılara doğru uzanınca ileride sağda iki dükkân dikkatinizi çeker. İpe dizilmiş salkım salkım yemeniler kurutulmuş patlıcan biberlere nispet yapar gibi asılır vitrinlere. Gaziantep’te yakın zamana kadar iki komşu, iki yemeni ustası yan yana işletmişler yemeni dükkânlarını. Şimdi iki dükkânın ustası da tek.

Yemeni ve kutnu‘BÜYÜK İSKENDER’ FİLMİNİN ÇİZMELERİ BURADAN

Bu kentte ‘yemeni’ adını ilk duyduğumda renk renk, desen desen, kenarı oyalı yemenileri bulacağımı düşünürken, tabanı manda, yüzü keçi derisinden yapılan bir çeşit ayakkabı ile karşılaşınca çok şaşırmıştım. Yemenici Hayri Usta’nın dükkânında dört nesildir sürdürülüyor bu meslek. Zamanınız olursa mutlaka oturup dinleyin ustaların yaşadıklarını, sıkıntılarını, sevinçlerini Hayri Usta’nın oğlu Orhan Çakıroğlu’nun dilinden. Başka işlerle uğraşırken bakmışlar ki dede mesleği yok olup gidiyor, sahip çıkmışlar. İslam kültürünün bir parçası olan yemeni 600 yıldır bu bölgede varlığını sürdürüyormuş. Her yöreye göre değişik modelleri ve isimleri de varmış. Çevre illerde Kilis, Kahramanmaraş, Elazığ’da da yapılıyormuş yemeniler, ama ne yazık ki oradakilerin kaderi de Gaziantep’tekilerden pek farklı değil.

İşlenmiş ve tabaklanmış olarak gelen deriler ayakkabı numaralarına göre hazırlanmış kalıplarla kesiliyor. Deri parçaları ıslatılarak yumuşatılıyor. Daha sonra balmumuyla mumlanmış pamuk ipliği kullanılarak dikiliyor. Yumuşayan deri kolayca şekil alıyor. Eskiden derinin yalnızca doğal rengi kullanılırken sonraları siyah ve kırmızı renkler eklenmiş. Şimdiyse turuncusundan kahvesine, mavisinden yeşiline her renk yemeni üretiliyor. Kiminin terlik gibi arkası açık, kimi ayakkabı şeklinde... Çizmesi bile yapılıyor ki onlar da Hollywood’un film setlerine gönderiliyor. Örneğin ‘Büyük İskender’ filminde kullanılan deri çizmeler, buradan gönderilmiş.

Bu dükkânın emektarı İsmail Usta’yı da hep taburesinde oturmuş çalışırken bulabilirsiniz. Hiç konuşmadan önüne yığdığı parçaları birbirine eklerken, bir günde ancak on çift yemeni dikebiliyor. Bu sayı sizi hiç de şaşırtmasın. 38-39 numara bir yemeniye yaklaşık 120 ilmek atılıyor. İsmail Usta şaşmaz bir ritimle kollarını açıp indiriyor, ipleri gerip sıkıştırıyor. Attığı her ilmeğin, yok olmak üzere olan bu sanatın kayıp gitmesini engellemek için atılmış bir düğüm olmasını diliyorum.

SARAYLARIN KUMAŞI: KUTNU
Yemenilerin kırmızısı, mavisi, turuncusu derken üzeri kutnu dokumalı olanları dikkatimi çekiyor. Kapalıçarşı’ya girdiniz mi en çok dikkatinizi çekecek şeylerden biridir kutnu kumaşından yapılmış terlikler.


Göz nurunu 69 yıldır rengârenk ipliklere, dokumalara aktaran kutnucu Cevdet Usta’nın tek göz dükkânından içeri girmemi anlatıyorum arkadaşı İsmail Usta’ya. Raflarda top top sarılmış iplikler, sıra sıra dokumalar vardı. Tezgahta üst üste yığılmış kutnuların kimi çizgili, kiminin üzeri desenliydi. Kumaşları açıp sarınmıştım onlara. Cevdet Usta halime bakıp gülmüş, “İplik iplik dokunur onlar, düğüm düğüm...” demişti.

16. yüzyıldan beri Gaziantep’te dokunan kutnu kumaşları en çok padişahların kullanımına sunulurdu. Kutnu dokumasından yapılan kaftanlar padişahların en önemli giysileriydi. Sonrasında ise Anadolu’daki yerel şık giysiler hep kutnu dokumasıyla yapılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını aşarak tacirlerin ellerinde Avrupa ve Amerika’ya kadar gitmişti kutnu dokuması.

Hammaddesi ipek olan ipliklerin hazırlandığı atölye eski bir hanın üst katında yer alıyor. Odanın neredeyse tamamını kaplayan kocaman bir kasnak, yerde de bobin bobin iplikler… Günümüzde çoğunlukla suni ipek ve içine atılan pamuktan hazırlanan iplikler İhsan Usta’nın ellerinden geçerek dolap denilen kasnağa sarılıyor. 104 adet ip birleşip yedi kez dönüyor kasnağın her sırasını. Daha sonra kasnaktan çıkarılan iplikler top haline getiriliyor ve kök boyalarla renklendikten sonra kopmamaları için mezekçilere gönderilerek düzeltilmesi yapılıyor. Son aşamada iplikler tarağa çekiliyor.

Bu kez bir başka hanın bir başka odasında iki tarak ustası İhsan Eren ve İsmet Bey’i görüyoruz. En az elli yıldır önlerine gelen iplikleri tarağa çekiyorlar. Renge ve desene göre ayarlanıyor taraklar. Sonra tezgâha çekilip mekikler atılmaya, kutnular ilmek ilmek dokunmaya başlıyor. Dokunan kumaşlar öncelikle İstanbul’da Kapalıçarşı’ya ve sonra da Anadolu’nun bazı kumaşçı dükkânlarına gönderiliyor.

Çoğunlukla enine yollu ve renkli olarak dokunan kutnuların az da olsa çiçek desenlileri de var. “Biz ona mecidiye kutnu deriz” diye ekliyor İhsan Usta. Sultan, Mecidiye, Hindiye, Kemha, Darıca, Zincirli, Sedefli ve çiçekli, kutnu kumaşın çeşitleri... Çiçek çiçek, çizgi çizgi kutnular ütülenip raflara kaldırılıyor. Biz biliyoruz ki ne kadar talep olursa o kadar yaşayacak bu dokumalar. Yitip giden el sanatlarının arasına ne yemeniciliği ne de kutnu dokumacılığını eklemek istemiyor ustaları. Var güçleriyle çalışıyorlar yeniden canlanmayı umarak.

Elimde tuttuğum kutnu dokuması ve ayağıma geçirdiğim turuncu yemeniyle sokaklara dalarken içimdeki hüzün Gaziantepli yazar Onat Kutlar’ın dizelerini getiriyor aklıma: “Savrulurken yaşadığımız günler / Bu soruyu mutlaka soracaksın / Ne kaldı ne kaldı bizden geriye?”

Bu yazı ve fotoğrafların bazıları, Skylife dergisinde yayınlanmıştır. Tüm telif hakları Yelda Baler'e aittir. Kendisinin yazılı izni olmaksızın hiçbir şekilde ve internet dahil hiç bir ortamda bölümler halinde de olsa, yayınlanamaz ve kullanılamaz.



 
©2016 - Yelda Baler- Bagdat Caddesi Feneryolu Sit. 131/103 Feneryolu / Kadiköy - Istanbul ( Feneryolu Sabit Pazari Yani Köşe Bina )
Tel: 00 90 216 348 90 87 - Faks: 00 90 418 35 00 - GSM - 00 90 533 668 04 10
© Sitede bulunan yazi ve fotograflar, telif haklari kanununa göre yazili ve internet dahil hiç bir ortamda bölümler halinde de olsa, izinsiz yayinlanamaz ve kullanilamaz.